“Dini Terk Edince Yaşama İsteğimi Yitirdim” Diyen Arkadaşlara…

Efe Aydal
8 min readJul 6, 2017

Son zamanlarda bana “ateist dert babası” şeklinde bir ünvan verildiği için sürekli bu konulardaki sorunlarla ilgili mesajlar alıyorum. Bunların içinde en sık olanlardan biri:

Dini terk edince hayatın anlamı olmadığını düşünmeye başladım. Hiçbir şey artık zevk vermiyor. Nasılsa öleceksek neden yaşıyoruz demeye başladım. Kendimi boşlukta hissediyorum. Sürekli depresyondayım. Ne yapmam lazım?

Önce uzun yazı okumak istemeyenlere özet geçeyim. Bu evre yoksunluk evresidir. Köprü altında yaşayıp uyuşturucu kullanarak kendini güzel bir dünyada hayal eden bir gencin uyuşturucusunu aniden kestiğinizde, hem madde yoksunluğundan, hem de ayılıp etrafındaki pisliğin farkına vardığından ani bir şok geçirir. Hatta söz konusu madde eroin ya da ağır alkoliklikse, maddeyi aniden kesmek o genci öldürebilir. Bu dinden çıkışın yoksunluk evresi aynı zamanda dinin ne kadar içinde bulunmuş olduğunuza da bağlıdır. Laik bir ailede yaşayan bir genç birkaç gün uykusuz kalıp hayatına devam edebilirken, tarikat içinde büyümüş biri intihar bile edebilir. Yine bu yoksunluk evresinin sonunda aşırı bir öfke olacaktır. Dinle ilgili çok sert ve tepkili konuşan kişiler, kandırıldıklarını yeni fark etmiş, etrafta ne kadar çok insanın dev bir “ölünce başka bi boyuta gideceğiz” tarikatına mensup olduğunu görünce, bu tarikatın başındaki insanların ne kadar rahat para ve güç sahibi olduğunu görünce, kendi etrafındaki sevdiği insanların bile bu tarikata inanmayanları düşman olarak gördüğünü fark edince, ve en kötüsü de, dünyada adalet olmadığını, çoğu yerde kötülerin kazanmış olduğunu fark edince, bütün bu bilgiler bir öfke patlamasına neden olur. Bu evreden de hepimiz geçtik.

Ve sonuç olarak, “ben şimdiye kadar öteki dünya var diye yaşıyordum, artık neden yaşayayım ki” sorusu akla gelmeye başlar. Bu durum, dinsiz olmanın en zor evresidir. Çünkü “neden yaşıyoruz abi” sorusunun cevabının bize başkası tarafından hazır olarak verildiği günler geride kalmıştır. Senelerce öğretilmiş olan yanıt doğru değildir. Peki o zaman yanıt nedir? İşin zor kısmı bu demiştim, çünkü bu yanıt herkes için farklıdır.

Bu noktaya gelindiğinde ne yapılmalıdır? Önce “ne yapılmamalıdır”dan başlayalım. Eğer depresyona girme sebebiniz “dinden çıkınca yaşanan boşluk” ise, antidepresan KULLANMAYIN. İsteyen kızabilir, atarlanabilir, çok umrumda değil. Umrumda olan, bu arkadaşların intihar etmeden, ilaç müptelası olmadan, sorunlarını baskılamadan bu evreyi geçirmesidir. Bu arada çoğu antidepresanda bulunan prospektüsü buraya koyayım. Bu fotoyu kendim çekmiştim:

Bu konu benim için çok önemli, çünkü aileniz dindar ise, sizi anlamayacak ve bir hastalığınız olduğunu düşünerek sizi psikiyatriste götürmek isteyecek. Orada da sizinki gibi ailelerden bıkmış bir doktor tarafından elinize ilaç tutuşturularak yollanacaksınız. Ancak bu bir hastalık değil. Senelerce kandırılmış bir insanın aniden uyanınca vereceği doğal bir tepki. Bu evreyi, ilaçsız bir şekilde, acıya ve sorunlara kafanızı çevirerek değil, sorunların gözünün içine bakarak geçmeniz gerekiyor. Ancak o zaman hayatınıza güçlü bir insan olarak devam edebilirsiniz. O prospektüste yazan “intihar eğilimini arttırır” ifadesi boşuna değil. Özellikle genç ve hormonları coşmakta olan gençlerin dengesini iyice bozduğu için, anlık bir kararla bile bir delilik yapmanıza neden olabilecek şeyler bunlar.

Her neyse, bunu geçtiğimize göre konumuza devam edelim. Yapmanız gereken, hayat görüşünüzü baştan itibaren komple silip hey şeyi en baştan düşünmek. Çünkü dinden çıkmadan önceki bütün idealleriniz artık manasız gelecek. Çünkü gerçekten manasız. Bir işe gireyim, para kazanayım, evleneyim, çocuk büyüteyim, emekli olayım, öleyim. Evet, öncelikle, “abi bunu yapıyorsam bugün öleyim ne fark eder ki”, haklısın. Fark etmez. Ben bunu açık açık söyleyebildiğim halde, başıma sürekli dert açıldığı halde, neden önceden hiç olmadığım kadar hayata bağlıyım? Size “5–6 kere intiharı düşündüm” demiştim. Bunların ilginç bir şekilde hiç biri ateist olduktan sonra değildi. Çünkü şu an, hayatımın en temeline inip yaşama amacımı komple değiştirdim. Artık “mümkün olduğunca uzun yaşamalıyım” diyorum. Neden mi? Kafamdaki fikirleri hayata geçirebilirmek, filmler olsun, diğer projelerim olsun, insanların hayatında değişiklik yapabilmek, medeniyetin ilerlemesine küçük de olsa katkı sağlayabilmek benim için çok önemli. Ancak bu şekilde bu dünyaya gelmiş olmamın bir anlamı olur diyorum. Aynı şekilde, sürekli başka ülkelerin videolarını görüyorum ve sadece dünya üzerinde bile keşfedilmeyi bekleyen ne kadar mekan, tanışmayı bekleyen ne kadar çok insan olduğunu fark ediyorum. Tabi “bunları yaşasak ne olacak, insanlığa katkımız olsa ne olacak, nasılsa öldüğümüzde hepsi gitmeyecek mi” diyebilirsiniz, ki diyeceksiniz. İşte gelişmiş medeniyetlerle, kanalizasyonu bile olmayan medeniyetlerin arasındaki en büyük fark budur. Gelişmiş medeniyetlerin tamamı, bizden önceki kuşakların fedakarlıklarıyla, toplumlarını ufak ufak ittirmesiyle bugüne gelmiştir. Benim ABD’den Türkiye’ye dönmemi çoğu kişi anlayamaz. Ama sebep işte budur. İşe gidip gelip, para biriktirip, pahalı şeyler alıp, yaşlanıp ölmek. Hayat buysa evet, yaşamanın gerçekten anlamı yok.

Şimdi sana yapman gerekenleri madde madde sayıyorum. Biliyorum her madde için “Ama bunu yapamam ben” diyen çıkacak. Bahane uydurma, hayata geçir. Yaşayan insanla yaşayamayan insanın arasındaki fark budur. Ben sana piramit dik demiyorum. Ha istersen dik, dünyaya izini bırakmış olursun.

1) Dinden çıkmak demek çoğu zaman aniden yalnızlaşmak demek. Çünkü etrafında dost bildiğin herkes, “öteki dünyaya gitme tarikatı”na artık inanmadığın için bir anda sana düşman olacak. Kendin gibi düşünen insanlar bularak, çoğu zaman sıfırdan çevre inşa etmen lazım. Bunu en kolay internet yoluyla yapabilirsin. Sözde ateist grupların çoğu, senin gibi yalnız kalmış gençleri ağına düşürmeyi bekleyen bölücü gruplar olduğu için, onlara da dikkat etmen gerekiyor. Hayattaki en büyük zorluklardan biri budur. Birine güvenirsin seni üzer, sonra başka birini bulursun oh be dersin, o da seni üzer, sonra başka birini bulursun… Pes etmemen lazım, ayrıca “denize düşen yılana sarılır” mantığıyla hemen ilk karşına çıkan kişiye dört kolla sarılman da doğru değil. Her zaman olduğu gibi, çevre inşa ederken de dikkatli, sabırlı ve kararlı olman lazım.

2) Elinde biraz bile para ve zaman varsa, seni hayata bağlayacak bir şey bul. Bir dövüş sanatı, bir spor dalı, bir hobi, bir sanat dalı gibi. Eğer işinden dolayı fazla hareket etmeyen biriysen, hobin sporla ilgili olsun, kampçılık, trekking, aikido, karate gibi.

Bunlar sadece vücudundaki fazla enerjiyi atmana yaramayacak, aynı zamanda kendi kafandaki insanları bulabileceğin çevre sahibi olmanı sağlayacak.

3) Daha üstün bir insan ol. Her zaman söylediğim şey. RPG oyunlarından bunu zaten biliyorsun. SKILL, LEVEL, ITEM.

SKILL: Herhangi bir daldaki becerin (spor, sanat vs),

LEVEL: Eğitim ve bilgi seviyen,

ITEM: Maddi gücün (para, ev, vs)

Hangi durumda doğduğumuzu seçemeyiz. Ama neye fırsatınız olursa, onu geliştirmeye bakın. Tabi unutmayın, aslında hepsinden de dengeli bir şekilde olması önemli (sadece strength kasarsan tek charm büyüsünde işin biter). Sonuçta, yine oyunlarda olduğu gibi, bu üçünü birbiriyle değiştirebilirsiniz. SKILL ya da LEVEL ile ITEM sahibi olabilirsiniz. Ya da tam tersi ITEM ile SKILL ve LEVEL sahibi olabilirsiniz.

Örnek vermek gerekirse, ABD’ye gittiğimde çok param yoktu ama satranç, futbol, aikido, bilim, matematik dersleri verebileceğim için (ve İngilizce bildiğim için) saati 12 dolardan rahat bir işe hemen başladım. Ya da iyi fotoğraf / video çekebildiğim için, astronomi gibi konularda bilgi sahibi olduğum için orada birçok zengin ailenin ilgisini ve dostluğunu kazandım (bu da Reputation mı oluyor? Bu da önemli)

Çevre sahibi olmak için aynı zamanda problemli / atarlı değil, insanların yanında durmaktan hoşlanacakları biri olman lazım. Yani “pozitif düşünürsen, evren de sana bik bik bik” kısmen doğru.

Bunlar seni daha üstün bir insan yapar. Bunlar sayesinde istediğin ideallerine daha rahat kavuşursun.

4) Bu yaşa gelip geriye baktığımda fark ettiğim şey, “zorluk” dediğimiz çoğu şeyi “avantaj” olarak kullanabileceğindir. Daha önce de dediğim gibi, zengin fakir herkes bir takım zorluklar yaşar. O yüzden bunlara bakıp dövünmek yerine elindekilerle ne yapabileceğini düşünmen lazım.

* “Bu yaşa geldim bir sevgilim yok”: Özgürsün. Yurt dışına gittiğinde orada birini bulabilme, ve bu sayede o mekana daha kolay alışma / yerleşme şansın artar. Sevgili sahibi olmak iyi bir şeydir ama bazı durumlarda seni bağlayan zincirdir. Unutma, en kötüsü sevgilisiz olmak değil, kötü sevgili sahibi olmaktır.

Evet, satrançta olduğu gibi, yanlış bir hamle yaptığınızı fark ettiğinizde inat etmek yerine geriye gitmek en mantıklı hareket. Ama bu sizi yine de geri bırakır, maddi olarak, zaman olarak. O yüzden özellikle evlenmeden ve çocuk sahibi olmadan önce çok iyi düşünün. Sırf yaşınız geldi / toplum öyle istiyor diye evlenmeyin, sırf evlendiniz ve toplum öyle istiyor diye çocuk sahibi olmayın. Onu sizden isteyen toplum, bir an önce emekli olup ölüp öteki dünyaya gitmenin planını yapıyor. Düşünmeden yapılan evlilik ve çocuk size çok büyük engel yaratır.

* “Arkadaşım yok”, “Ailem bana çok kötü davranıyor”: Aynı şekilde, burada çevrenin olmaması, başka bir yere gittiğinde oraya daha kolay adapte olmana yardımcı olur. Artık buna üzülmeyi bırakıp hedefine odaklan, ve istediğin amaca ulaşana kadar insanlarla iyi geçin.

* “Maddi durumum bombok”: Önce onu düzeltmen lazım. Eğer hala ailenin yanındaysan para biriktir. Küçük büyük işlere gir, internetten freelance iş yap. Belirli bir yaştan sonra aileyle kalmak ızdırap olabilir ama bu süre en hızlı para biriktirebileceğin süredir. Tabi bu arada, hala bırakmadıysan sigarayı bırak, alkolü minimuma indir. Evet biliyorum çevrende herkes yapıyor, ama dev bir konsere gittiğinde alanda binlerce kişi varsa, sahnede 4–5 kişi vardır. Düşünmeden herkes gibi davranırsan, hayatın da herkes gibi olur. Sigara içiyorsan cebinde delik var demektir, önce her şeyi bırakıp o deliği tamir etmen lazım. Para çok zor kazanılan bir şey. En kolay kazanma yöntemi, israf yapmamaktır.

* Ciddi sakatlığı / hastalığı olanlar: Belki de insanın en kabullenemediği şey, bazı kişilerin hayatı boyunca sakat yaşayacak olmasıdır. Kendim bu durumda olmadığım için kesin konuşamıyorum ama sakat kalmış kişilerin başarı hikayelerinden yola çıkarak şunu söyleyebilirim. Eğer böyle biriysen, senin gibi olanlara umut olacak şekilde yaşamalısın. Ki sakat kalmış insanlar toplumda “topluma yük olan, bakılması gereken zavallı bireyler” olarak görülmek yerine “topluma dahil olan bireyler” olarak görülsün. Bugün tek bir Stephen Hawking bile dünyada neleri değiştirdi. Hawking eğer geri kalmış bir ülkede doğsa belki de hiçbir şey yapamayacaktı. Tabi eğer bu yazıyı okuyorsanız, büyük ihtimalle böyle bir sakatlığınız / hastalığınız yok. Sadece sağlıklı olmanız bile sizin için çok büyük bir artı. Artılarınızı hiçbir zaman unutmayın.

* Çok sevdiği bir yakınını kaybetmiş olanlar - “Öteki dünyaya inanmayanlar bir yakını öldüğünde bununla nasıl baş ediyor”: Evrenin yaşını ve insanlık tarihini öğrendiğim zaman, insanların fazladan 20 yıl 30 yıl yaşamasının yüz binlerce yıllık insanlık tarihinde hiçbir fark yaratmadığını fark ettim. 100 sene gibi kısa bir zaman sonra hepimiz zaten ölmüş olacağız. Tarihi filmlerde ölümden son anda kurtulan kahramanlar, aslında ölümden falan kurtulmuyor, zaman tek tek hepsini öldürüyor. O yüzden benim için birinin ölmesinden ziyade nasıl yaşadığı önemli. Mümkün olduğu kadar çok yaşamaya çalışıyorum çünkü yapmak istediğim çok şey var. Eğer bu hayatta amaçsızca yaşayacaksam, fazladan 100 sene yaşamış olmamın zaten hiçbir manası yok.

İşte bunlar, dinden çıkıp depresyona giren gençlere vereceğim tavsiyeler. Gerçekten kendinizi yerlere atacak bir durum yok. Ama bu zor bir geçiş süresi. Çünkü sadece “tamam öteki dünya yokmuş namaz kılmayalım artık” şeklinde değil, hayata bakışınızı komple değiştirmeniz gereken bir süreç. Ama kesinlikle, ama kesinlikle uyanmamış olmayı tercih etmezdim. Ateist olmadan önceki “nasılsa bu dünya imtihan, pek riske girmeyelim, iş güç falan ölene kadar takılalım” mantığından bugüne gelmemdeki en büyük etken bu oldu. Unutmayın, zor işlerin kazancı da büyüktür.

Sign up to discover human stories that deepen your understanding of the world.

Free

Distraction-free reading. No ads.

Organize your knowledge with lists and highlights.

Tell your story. Find your audience.

Membership

Read member-only stories

Support writers you read most

Earn money for your writing

Listen to audio narrations

Read offline with the Medium app

Responses (9)

Bu çok doğru. Artık daha fazla yaşama isteğim var. Din kısıtlaması yok üzerimde. Ama bir boşluk da var. Yine de gerçeği kaldırmayı zor da olsa başardım.

--

Çok kusursuz bir yazı. Kesinlikle inançlıyken kendini öteki dünyanın vereceklerine adamış kişi çok sahte yaşamış demektir, asıl yaşam şimdi başlıyor. Gerçeklerin farkında, sorumluluk sahibi, optimist ve korkmayan birey olmak kadar içini güvenle dolduran bir şey yok insanın.

--