“Ateistlerin Ahlakı Yoktur” Diyenlere

Efe Aydal
10 min readMay 23, 2016

--

Doğru düzgün bir ateistin çıkarılıp konuşturulmadığı kanallarımızda bazı arkadaşlar rahatça at koşturmaya devam ediyor. En son, ateistlerin ahlakını Allah’tan aldığıyla ilgili şöyle bir soruya yer verildi:

  • “Ateistler ensestin kötü olduğunu neye dayanarak söyleyebilir?”

İstenen bilgi, nasıl değil hangi sebeple enseste karşı olunduğuymuş. Ve cevap ise onların deyimiyle “yüce yaratıcı”dan alınan ahlak değeriymiş. Bu ifadeye bağlı olarak “ateistlerin ahlakı yoktur, çünkü ahlakı veren bir varlığa inanmazlar” şeklindeki belki de en sık duyduğumuz ve en aptalca argümana değinmek istiyorum.

Yukarıda bizi kontrol eden o hayali varlık hikayelerinin insan uydurması olduğunu fark ettiğimde benim de sorduğum sorulardan birisi ahlakın nereden geldiğiydi. Kısa sürede şu sonuca vardım; sadece toplumlarda ya da ülkelerde değil, büyük küçük her insan grubunda ahlak sistemi vardır. Buna bazı yerlerde “etik”, bazı yerlerde “racon” denir. Sebebi ise; insanın en iyi organize olan hayvan olmasıdır. Mükemmel bir şekilde organize olabilmek için yazılı ya da yazısız kurallar koyulması gerekir. Bu kuralların uyulmasını daha etkin hale getirebilmek için de “yukarıdan sürekli birinin kontrol ettiği” iddiası kullanılmıştır. İşe yarayan, mantıklı kurallar koyup bunları uygulamayı başaran gruplar, diğerlerini sistematik bir şekilde yok eder. Benim de herkes gibi kendi arkadaş çevremde uyguladığım kurallarım vardır, ama bu kurallar bana gökten inmemiştir. Bu farkı bilmenin önemi, 1400 sene önceki Arap toplumuna uygun olan ahlak kurallarını eğip bükerek günümüze uyarlamaya çalışan, sonra da ateistlere ahlaksız diyen televizyon şarlatanlarının neden haksız olduğunu görebilmemizi sağlar. İsterseniz benim aklımı kullanarak ortaya koyduğum etik kurallarımla “yüce yaratıcı”dan geldiği söylenen ahlak kurallarının bazılarını karşılaştıralım.

Ensest: Öncelikle İslamcı filozof arkadaşın belirttiği ensest konusuna değinelim. Akraba evliliğinin neden sakat çocuğa sebep olduğuna burada tekrar değinmeyeceğim. Kardeş evliliği ise sakat çocuk ihtimalini aşırı arttırdığı için insanlar çoğu içgüdülerine benzer bir şekilde (annelik, şefkat, çocuğu için kendini feda etmek, vs) kardeşlerine karşı cinsel iticilik duyacak şekilde evrimleşmişlerdir. Tabi filozof arkadaşın sorduğu “nasıl” değilmiş, “kimseye zarar vermedikleri halde, kadın ve erkek ikisi de 18 yaşından büyük olduğu halde ensest neden ahlaksızlıktır”mış. Cevap veriyorum, cinsel olarak bu tür farklılığa sahip olan insanlar mevcuttur ve bu ahlaksızlık değildir. Bazı insan nasıl eşcinsel, hayvan sevici, pedofili ise, bazı kardeşler de cinsel olarak birbirine yönelir. Bu onların tercihidir. Buna hiç kimse bir şey diyemez. O programdaki sunucu “ben kardeşimle evliyim, ben ahlaksız mıyım yani?” deseydi filozof arkadaş lafı çevirmek için seksen takla atardı. Ahlak örneği olarak “yüce yaratıcı”nın lanetlediği bir çok konuyu görmeyip de “ensest”in kullanılması, ortada ensest ilişki yaşayan ünlü bir çiftin olmamasındandır.

Akraba Evliliği: Ortadoğunun özürlü insan cenneti olmasının bir numaralı sebebi olan akraba evliliği, “yüce yaratıcı” tarafından hiçbir şekilde yasaklanmamakla birlikte peygambere özel olarak akrabalarının helal kılındığı ayetlerde belirtilmiştir. Eskiden televizyonda akraba evliliğine karşı yayınlanan kamu spotları da dinci iktidardan sonra son bulmuştur.

Yalan Söylemek: Yine klasik bir iddia, Allah’tan korkmayanın yalan söylemekten çekinmediğidir. Birincisi, ben mümkün olduğu kadar yalan söylemiyorum, hatta bazen benim aleyhime sonuçlanacak durumlarda bile doğruyu söylüyorum. Çünkü bir kere yalan söyleyen biri olduğum düşünülürse bu insanların bana olan güvenini kalıcı olarak sarsar. Ayrıca arkadaşlarımın bana yalan söylemesine kesinlikle tahammül edemem, çünkü insanların birbirine yalan söylediği ortamları iyi biliyorum ve onların birbirinin kuyusunu kazmaktan öteye gidemeyeceğini ve topluluk olarak onlardan hiçbi şey olmayacağını iyi biliyorum. O yüzden aynı saygıyı ben de arkadaşlarıma göstermek isterim.

Semavi dinlerde yalan kötülendiği halde etrafınızda ağzından dini imanı eksik etmeyen bazı insanların nasıl şakır şakır yalan söylediğine şahit oldunuz değil mi? Çoğu kişi bunlar için “onlar gerçek dindar değil, numara yapıyorlar” der. Bazıları için bu durum doğru olsa da bir çoğu için geçerli değildir. Bu insanlar gerçekten de Allah’a ve öteki dünyaya inanan kişilerdir. Ancak ortada insanların görmek istemediği şöyle bir durum var. Bu linkten de göreceğiniz üzere, kafirlere yalan söylemekte sakınca yoktur ve bazı insanlar kendi gibi düşünmeyen kişileri “kafir” olarak gördükleri için kendilerinden olmayana yalan söylemekte bir sorun görmezler.

İkincisi ve daha önemlisi, yalanın dindeki yeri konusunda açıklama yapan siteler de kendi işlerine geldiği ayetleri göstermektedir. Allah’ın ayetlerini inkar edenlere “yalancılar” denip onların lanetlediği ayetleri göstererek “bakın yalan nasıl da kötüleniyor” derler ama şu ayeti göstermezler. Siz bunları görmek istemeyebilirsiniz ancak gören görüyor. Sonuç olarak adam karısını aldatıyor, ya da birine kazık atıyor, sonra yalan yere yemin ediyor, sonra da bir fakiri doyurup kurtuluyor. Bunlar yaşanan şeyler. Ateist olduğunuzda çok daha iyi fark ediyorsunuz. Dinler yalan olmadan işleyemezler, televizyondaki din/evrim türü tartışmalarda insanlar ya kendi yalan söylüyor, ya da başkasının yalanına inanıp onu aktarıyor. Sonuçta adam “iyi bir amaç” uğruna yalan söylemeyi hak görüyor. İşte yukarıdaki varlıktan korkusundan dolayı dürüst olmakla mantığını kullanarak dürüst olmanın arasındaki fark budur.

Eşcinsellik: Ensestle ilgili atıp tutan filozof arkadaşımızın göstermek istemediği nokta; eşcinsellik ensestten daha fazla lanetlenmiştir. Buyrun bazı ayetler. Eşcinsellik daha önce de Tevrat’ta lanetleniyor ve eşcinsellerin öldürülmesi emrediliyordu. Bildiğimiz üzere eskiden bazı toplumlarda eşcinselliğin boku çıkmış durumdaydı. Olay genetik olmaktan çıkıp kültürel bir hal almıştı (insanların taklitte sınır tanımadıklarının kanıtı), ve bu yüzden nüfus artışı da azalınca eşcinselliğe yasak getirildi (bu benim tahminim). Şu anda eşcinsellerin başkasına zararı yok. Nüfus sıkıntımız da yok. O yüzden 1400, hatta onun da esinlendiği 3000 küsür yıllık Tevrat’ın emri yüzünden bugün eşcinsel doğmuş insanları, sırf o şekilde doğdukları için lanetlemenin hiçbir mantığı yoktur.

Pedofili: Toplumlar geliştikçe, çocuk gelinler var olduğu sürece kadınların çocuk üretme fabrikası haricinde bir şey olma şansının kalmadığını fark etmişler ve gençlere “yasal olmak” için yaş sınırı koymuşlar. İnsanlar ne kadar inkar ederse etsin, ayetlerde pedofiliye karşı bir ifade yoktur. Tam tersi, “hanımın adet görmüyorsa” ne yapılması gerektiğini anlatan ayet bu linktedir. Belki bazıları burada adet görmüyor derken başka bir şeyi kastettğini söyleyebilir, 9 yaşında ilişkiye giren kızla ilgili hadisi de kabul etmeyebilir, ancak o zamanlar için çocuk gelin gayet normal bir durum. O dönemin ahlak anlayışına göre yazılan kuralların tanrı tarafından evrensel olarak yazıldığını sananlar yüzünden birçok şeriat ülkesinde çocuk gelin geleneği devam ediyor. Sebep “onlar dini yanlış anlamış” değil. Arap kendi dinini yanlış anlamaz. Kendini kandıran sensin.

Tecavüz: Günümüzün en aşağılık suçlarından biri kabul edilen tecavüz, bilirsiniz yine bazıları tarafından “Allah’tan korkmayanlar için tecavüz gibi şeyler normaldir” denerek ateistlere maledilmeye çalışılır. Ancak ayetlerde “yüce yaradan”ın tecavüze karşı söylediği herhangi bir ifade yoktur. Bu durum “ama zinadan bahsediliyor, tecavüz de zinaya dahil değil mi” şeklinde açıklanmaya çalışılır. Bu açıklamayla ilgili birkaç şey sormak istiyorum:

  • Tecavüz zinaya dahilse kocanın karısına, veya efendinin cariyesine tecavüz etmesinde herhangi bir sakınca yok mudur? Özellikle de çoğu kızın rızasız evlendirildiği bir coğrafyada?
  • İhramla avcılık, büyü gibi konulara 5–6 yerde değinilmiş, ayetlere inanmayanlara ne olacağı onlarca, ayetlerin şüphesiz kesin doğru olduğu 1723635162 kere belirtilmiş bir kitapta bir kere bile “tecavüz etmeyin” denmemiş olması, bizim içinden o manayı kendimiz çıkarmamız gerektiği normal bir şey midir? Gerçek şudur ki, o dönemde ve coğrafyada kadınlar maldan çok farklı olmadıkları için tecavüz etmek de o dönemde “mala zarar vermek”ten çok daha büyük bir suç değildi. Hele ki cariye isen efendin her istediğinde onunla olmak yasal yükümlülüğündü.

Cariyelik/Savaş Ganimeti Kadınlar: Ahlakını “yüce yaradan”dan alan filozoflara lütfen cariyeliği sorun. Cevap vermemek için size atmadıkları takla kalmayacak. İşin gerçeği, dinde çatır çatır cariyelik vardır. Zengin bir adamın birçok seks kölesinin olması gibi tartışmasız insanlık ayıbı olan bir şeyi kaldırmayı geçtim, cariye ile birlikte olmanın zina sayılmadığına kadar detay bulunur. Yine savaş ganimeti olarak kadınların cariye yapılması serbesttir. Bu duruma en klasik açıklamayı bu linkten okuyabilirsiniz. Özetle “ama o dönemin şartlarında insanlar hazır değildi, kölelik ve cariyeliğin kaldırılmasına imkan yoktu” deniyor. Pardon, özür dilerim ama, sen ALLAH’sın. İnsanlardan senin var olduğuna ve ortamda birçok sahte peygamber varken seninkinin gerçek peygamber olduğuna kayıtsız şartsız ve kanıtsız kesin iman edilmesini bekliyorsun, aksi takdirde (yani varlığına inanmayıp başka tanrıya taptıkları için) insanları sonsuza kadar cayır cayır yakacaksın ama seks köleliğinden “toplum hazır değil” diye bahsetmiyorsun doğru mu? İlk insanlar çıktıktan sonra varlığını haberdar etmek için 250 bin sene beklemişsin, 1400 sene daha bekleyip 2016 yılında cariyeliğin insanlık ayıbı sayıldığı bir dönemde, bütün dünyaya etki edebilecek bir ülkeye neden inmedin? Arkadaşlar cevabı biliyorsunuz sanırım. O “zerre” kelimesinin içinden kuantum fiziğini çıkaran filozof arkadaşa sorun, nasıl bir tanrı, kuantum fiziğini bilip bunu ayetlerine gizli şifreler halinde yerleştirecek kadar bilimde ileri, cariyelikten bahsedecek kadar etikte geri olabiliyor?

Domuz Eti: 3000 yıl önce Tevrat yazıldığı dönemde domuz eti ve midye gibi yiyecekleri yemek sağlık açısından tehlikeli olduğu için eski ahitin tanrısı (Yahova) tarafından yasaklanmış. Bu yasak daha sonra İslam’a geçmiş. Alkolün de yasaklandığı ve domuz etinden daha zararlı olduğu halde, insanlar kafa bi milyonken “benim içim temiz abi” diyebiliyor, ama domuz eti görünce çıldırıyorlar. Bunun sebebi de yine ahlak değerlerini aklından değil “yüce yaradan”dan almakla ilgili. Yurt dışında “Moğol usulü domuz” şeklinde yemek bulabilirsiniz. Eğer bugün Türkiye’de domuz yenseydi etin fiyatı çok daha düşük olurdu, çünkü domuz çok hızlı üreyebilen ve daha masrafsız bir hayvan. Ama bizde adı yabancı diye Angus bile yiyemeyen insanlar var.

Bugün “artık domuz eti düzgün pişirildiği ve kontrolü iyi yapıldığı zaman hastalık yapmıyor. Dünyanın en çok tüketilen ikinci eti. Neden hala yasak?” dediğiniz zaman “domuzlar eşini kıskanmayan hayvanlardır, domuz yiyenler de eşini kıskanmaz” cevabı alırsınız. Bunu söyleyen arkadaşınız büyük ihtimalle biyolojiyi cennet mahallesinden öğrenmiş, geyden kan alınca gey olunduğunu sananlardan biridir. Bu durumda arkadaşınıza bol bol beyin yemeyi tavsiye edin, siz de ekmek arası martı döner yiyip uçarak oradan uzaklaşın.

Alkol: Alkol kullanmıyorum. Gençlerde sarhoş olunmanın güzel bir şey olduğu kanısı var. Kendileri bir kere sarhoşların arasına ayık girip seyretseler alkole tövbe ederler. Normalde kafası çalışan insanların saçmalamaya başladığı, bir gün önce paylaştıklarını silmeye çalıştığı, saçma sapan sebeplerden kavga edildiği, en iyi ihtimalle bir gecenin komple çöpe atıldığı durumdur sarhoş olmak. Benim hayatta başarmaya çalıştığım şeyler Türkiye’nin Mars’a araç yollaması kadar zor işler olduğu için günlerimi ve paramı çöpe atmayı, aile hayatımı riske sokmayı göze alamam. Bana sorarsanız hiç kimsenin sarhoş olmak için mantıklı bir sebebi yoktur. Ama ağzıyla içenler beni ilgilendirmez. Hele ki günah diye “alkol değmiş bardak”tan su bile içememek, aklı kullanmak ile düşünmeden korkudan inanmanın arasındaki farktır.

Zina: En çok tartışılan konulardan biri. Bu tartışmanın esas sebebi, 1400 yıl önceki Araplardaki kadının yeridir. Hani filozof arkadaşlar “ben her canlıyı birer çift yarattım” ayetini “kadın erkek eşitliğini” kanıtlamak için kullanırlar ama şu ayeti görmek istemezler ya.

O dönemde evlilik dışı ilişkiye giren kadın artık “defolu” olduğu için zina büyük bir şeydi. Zina yapmanın Kuran’daki cezası 100 değnek, hadislerde ise recm, yani taşlanarak öldürülmektir. Recm Muhammed döneminde de uygulanmıştır ve “Araplar dini yanlış anlamış” değildir (detayı bu linkte). Doğum kontrol ve zührevi hastalıktan korunma yöntemleri bugünkünden daha geride olduğu için, ve bol bol boş vakti olan insanlar zinanın bokunu çıkardığı için bu olay o dönemde gerçekten toplumları çökertecek noktaya gelmiş olabilir. Ancak şu an medeni ülkelerde kadınlar erkeklerle eşit statüye sahiptir. Eskiden evlilikler “bir adama bir kızı vermek” şeklindeydi ama artık “iki bireyin birbirini tanıyıp anlaşması” şeklinde. O yüzden evlenmeden önce bir çiftin birlikte yaşaması, gözü kapalı evlilikten daha sağlıklı bir hal aldı. Unutmayın ki burada zina, bazılarının anlattığı gibi “eşini aldatmak” değil, “evlilik dışı cinsel ilişki”dir. Ki eğer eşini aldatmak olsaydı, o zaman “tecavüz de zinaya giriyor” iddiası boşa çıkardı.

Bununla birlikte şunu da belirteyim ki, bilinçsiz ve rastgele cinsel ilişki hala daha insanları bozar. Bir grupta kızlarla rastgele takılıp, sonra başka gün partnerleri değiştirip onlarla takılıp hayvanat bahçesi gibi yaşayan çok grup gördüm. Eğer hayatı bacak aranıza indirgeyip hayvan gibi yaşarsanız, hayatınız da hayvanınkinden öteye gidemez. Hayatı çiçek çocuk gibi yaşamak isteyenlerin kendi tercihi tabi, ama bu dünyaya geldiğinize değecek bir şeyler başarmak, öğrenmek ya da keşfetmek istiyorsanız, önce hormonlarınızı düzene sokmanız ve düzenli ilişkilerinizin olması lazım. Bunu bana “yüce yaradan” söylemedi, hayat tecrübelerim ve gözlemlerim söyledi.

Bu arada erkeğin cariye ile ilişkisi zinaya girmez, hatta cariye efendisinin isteğini kabul etmek ZORUNDADIR. Ancak köle sahibi bir kadının kölesiyle ilişkiye girmesi yasaktır.

Eşini Aldatmak: Eşini aldatmanın bir çok sebebi vardır. Kimi 30 senedir aynı işi yaptığı ve böyle öleceğini bildiği için hayatta bir heyecan arar. Kadınlar genelde eşini cinsel/duygusal yönden yetersiz bulduğu için aldatır. Bir çok erkek içinse herhangi bir sebebe gerek yoktur. Başka kadınlara gitmek gayet normal bir şeydir, erkektir yapar, hatta iş ortamında eşini aldatmayanlar ezilir, çünkü hayatta para kazanmak harici herhangi bir amacı olmayan zavallı varlıkların kendini tatmine ihtiyacı vardır. Ha bu adama namussuz desen seni bıçaklamaya çalışır o ayrı. Ama esas konu, hepsi olmasa da bir çoğu muhafazakar olduğunu iddia eder. Nasıl olur da muhafazakar bir insan eşini aldatıp hiç suçluluk duymaz? Çünkü bir önceki konu, yani “cariyelik”. Bu erkekler metreslerini ya da hayat kadınlarını “cariye” olarak gördükleri için onlarla ilişkiye girmek haklarıdır. Hatta daha da muhafazakar olanları “muta nikahı” ile kısa süreli nikah kıyar. Bunlar gerçekte olan şeyler.

Eşini aldatmanın benim için yanlış tarafı eşine yalan söylemektir. Heyecan aramak için “açık evlilik” yapıp ara sıra farklı kişilerle birlikte olanlar Türkiye’de bile mevcuttur. Bu onların tercihi. İşi, gücü, düzenli geliri olup canı sıkılan insanlar böyle eğleniyorsa beni ilgilendirmez. Bu konuda gençlerden daha bilinçli olacaklarını tahmin ediyorum. Ama hastalık kaparlarsa ya da başlarına bela alırlarsa bu da onların sorunu. Risk/Kazanç.

Hırsızlık: “Ateistler, madem Allah’ınız yok o zaman neden çalıp çırpmıyosunuz” diyen arkadaşları görmüşsünüzdür. Peki yakalanan hırsızların kaç tanesi ateist? Sorun şurada, hırsızlık yapacak olan biri, dine mutlaka bir kulp uydurur. “Ben fakir doğdum, zenginler zaten çalıyor, onlardan çalmak benim hakkım” der. Yolda para bulduğu zaman “ihtiyacım vardı, Rabbim karşıma çıkardı” der. Hırsızlık yapmamanın yukarıyla alakası olmadığını kendi arkadaş grubunuzdan anlayabilirsiniz. Hiç biriniz arkadaşınızın bir eşyasını çalmazsınız. Çünkü başkasının da sizin eşyanızı çalmasını istemezsiniz. Çalan biri çıkarsa da onu artık aranıza almazsınız. Şimdi iki toplum düşünün, birinde herkes birbirinden çalıyor (evet doğru tahmin ettiniz), hırsızlık o kadar normal ki “abi adamlar çalıyor ama çalışıyor” türü savunmalar yapılabiliyor. Başka bir toplum düşünün, insanlar birbirinden çalmıyor, çalan çıkarsa da anında eleniyor. Sizce hangi toplum medeniyet olarak daha ileride olacaktır? Ahlak kurallarının bir çoğu “kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapma ki düzgün bir toplulukta yaşa” şeklindedir. Bunu bu şekilde değil de, “yukarıdaki yaratıcı öyle istiyor” şeklinde düşünen toplumları düşünelim.

Hırsızlık hangi toplumda tavan yapmış? Güçlünün güçsüzü ezmesi, sonra daha güçlü biri onu ezdiğinde “mazlumuz” diye ağlaması hangi toplumda daha yaygın? Kadınlar hangi toplumda otobüs şoförlüğü yapabiliyorken, hangi toplumda kendi arabasını sürerken bile tacize uğruyor? Hangi toplumda rüşvet herkesin açık açık konuştuğu normal bir şey? Hangi toplumda tecavüz daha fazla? Hangi toplumda hoşgörü yerlerde? Hangi toplum uzay üssü kurarken, hangi toplum birbirinin kuyusunu kazmakla meşgul? Hangi toplum bilimi, sanatı, sporu “ülkenin kalkınması için bir fırsat” olarak görürken hangisi “şuraya adamlarımı sokayım da ödenekten arpamı yiyeyim” şeklinde bakıyor?

Bütün bunları “onlar gerçek dindar değil” diyerek gözardı etmeye daha ne kadar devam edeceksiniz? Ahlakını gökten değil akıldan alan toplumlar her zaman için daha üstündür, çünkü “ahlaklı olana cennet” vaadi, neden ders çalışması gerektiğini henüz anlayamamış çocuğa “karnen iyi gelirse bisiklet alırım” demek gibidir. İnsan ahlakın “ödül/ceza”dan daha öte bir şey olduğunu kendisi anlamak zorundadır. Eşşek kadar olmuş bir insana “KPSS’de iyi not alırsan sana bisiklet alırım” diyerek toplumu ilerletemezsiniz. Ateistlerin ahlak anlayışı vardır, her birinin kendine özeldir. Ve bu anlayış 1400 sene öncesinde kalmış bir ahlak anlayışından çok daha sağlıklıdır.

--

--